Malta ve Gizemleri

Malta'da bulunan megalit yapılar, tapınaklar ve diğer ilginç olaylar hakkında araştırmalar yapıyorum. Hergün bambaşka bilgiler çıkıyor karşıma... Öylesine gizemli ve bir o kadar ilgi çekici bir konu ki benim için günlerce araştırsam yine sıkılmam gibi hissediyorum.

Ggantija, Hagar Qim & Mnajdra Tapınakları ve daha niceleri içersinden şahsen benim en dikkatimi çeken antik yapının Valetta şehrinde bulunan Hal Saflieni Katakompları olduğunu söyleyebilirim. Kimler tarafından yapıldığı belli olmayan "The Hypogeum of Hal Saflieni" ya da basitçe Hypogeum olarak anılan bu yapı içersinde bulunan ufak odalar ve 30.000’e yakın insan iskeleti ve birkaç sayıda ki “uzun kafatası” nedeniyle hala gizemini koruyor. Bu arada, Malta kültürü içersinde devlerin önemli bir yer tuttuğunu ve Maltalıların "bir zamanlar bu topraklarda devler yaşardı" dediğini de belirtmek isterim. Antik uzaylılar konularında uzman kişilerde Malta’nın Atlantis’le direkt bir bağlantısı olduğuna ve bu megalit yapıların Atlantis’in çöküşünden sonra adaya yerleşen Atlantis kökenli insanlar ya da varlıklar tarafından inşa edildiğini iddia ederler. 


Hal Saflieni'de bulunan "The Sleeping Lady" (Uyuyan Kadın) heykelciği



Arkeologlara göre Hal Saflieni M.Ö 5000'lerde yapılmış fakat tabiki artık tarihlenmenin doğru yapılmadığını ve hatta kasten çarpıtıldığını biliyoruz. İlk kez sanıyorum Göbeklitepe’de tarihi 12.000 yıl öncesine çektiler ve hala “bilinen tarihte” bunu nereye oturtacaklarını tartışıyorlar. Mısır Piramitleri’nin tarihlendirilmesinin kasten çarpıtıldığını ise artık hepimiz biliyoruz sanırım.

Hal Saflieni’nin 3 katlı olarak inşa edildiği söyleniyor fakat birtakım söylencelere göre daha alt katmanları da mevcut. Burayla ilgili halk arasında hala konuşulması istenmeyen, gizemini koruyan bir olay var ki oldukça üzücü. Söylentiye göre 1920’lerde öğretmenleriyle birlikte Hal Saflieni’ye gezi amaçlı giden 30 öğrenci burada kayboluyor ve bir daha onlardan asla haber alınmıyor. Anneleri çocuklarının yardım çığlıklarını duvarlardan duyduklarına yemin etmişler uzun süre.. Ayrıca bu trajik olaydan hemen önce Malta’daki İngiliz Büyükelçiliği’nde çalışan Lois Jessup adlı bir kadın gezi amaçlı gittiği tünellerde çok ilginç bir deneyim yaşıyor. Gezinin sonunda kendi isteğiyle bir miktar daha ilerlemek isteyen Lois, tünelin sonunda dar bir yola çıkıyor ve yolun sağ tarafında aşağıya doğru inen 15 metrelik bir derinlik olduğunu görüyor. Elindeki titrek mum ışığıyla o boşuğa bakarken yan odalardan birinden her biri yaklaşık 7 metre uzunluğunda, uzun kafaları, tüylerle kaplı vücutları ve omuzlarına dek inen uzun saçlarıyla yaklaşık 20 kadar varlığın çok yavaş adımlarla, tek sıra halinde yürüdüğünü fark ediyor. Fakat bu grup bir anda duruyor, onun bulunduğu yere doğru dönüp ellerini “gel” işareti yaparcasına havaya kaldırıyorlar. O sırada tünelde nereden geldiği belli olmayan güçlü bir rüzgar çıkıyor ve elindeki mumu söndürüyor. Korkuyla duvara elini koyan kadın elinin altında soğuk bir taş yerine, nemli, ıslak ve hareket eden birşeyin olduğunu hissediyor, tıpkı devasa bir yılana dokunmuş gibi! Can havliyle geldiği yoldan geri koşarak dışarı çıkan kadını tur rehberi karşılıyor ve ona “Bir şey yaşamadın orada değil mi?” diye soruyor. Fakat soruda hafif de bir tehdit var hani kimseye söyleme gibilerinden… Zaten öğrencilerin kaybolmasından sonra tünellere giriş olduğu iddia edilen tüm kapılar devlet tarafından sımsıkı kapatılıyor.  


Halk arasında “labirent” olarak adlandırılan bu mezar yapısı farklı koridorlardan girilebilen oval odalardan oluşmaktadır. Büyük taş bloklarla herhangi bir harç kullanılmadan inşa edilen megalitik duvarlarda hayvan ve başka figürlerin resimleri yer almaktadır. Buranın inşa edilebilmesi için içerden yaklaşık 200 ton kayanın çıkartıldığı düşünülmektedir.  

İçerideki esas odalar, kemerli kubbeleri ve süslü şekilleri ile birbirinden kolaylıkla ayrılabilmektedir. 20’lerde yürütülen kazılarda 30.000 insan iskeleti bulunmuş ve bir miktar uzun kafatası bulunmuştur. İlerleyen yıllarda 30.000 iskelet her nedense “un ufak toz olmuş” ve diğer gizemli kafataslarından ise günümüze sadece 7 adet kalmıştır! Bu kafataslarının en dikkat çekici özelliği ise “normalden uzun” olmalarıdır. Uzun kafatası fenomeni sadece Malta’ya özgü değil, Peru’da, Bolivya’da, Rusya’da, Afirka’da ve daha birçok yerde uzun kafatasları, dev kemikler bulunuyor ama insanlığa açıklanmıyor maalesef. Bunlar o iddia edildiği gibi “kafanın bağlanmasıyla yapılan” türden de değil üstelik, çünkü kafatasını meydana getiren kemikler neredeyse tek bir parçadan oluşuyor ve göz oyukları ise kocaman. Bu konuda çok ciddi, güzel araştırmalar var, okumanızı tavsiye ederim. Malta’da bulunan bu gizemli kafatasları ise 1985 yılına Valetta Arkeoloji Müzesi’nde halka açık sergilenirken bir anda her ne olduysa o tarihten sonra sergiden kaldırıldılar! Şu anda sadece çok zor şartlar altında alınabilen özel izinlerle incelenebildikleri iddia ediliyor.



"Paracas Skull"olarak bilinen uzun kafatası ve onun 3D canlandırması


Sağdaki orjinal bir kafatası (Paracas) soldaki ise Afrika kabilelerin uyguladığı kafatasını uzatma yöntemiyle elde edilen sonuç

Paracas'ta bulunan uzun çocuk kafatası ve onun 3D canlandırması

Hala kimler tarafından ve nasıl yapıldığı tam olarak bilinmeyen Hal Saflieni’nin eğer genel geçer akıma göre sadece “çakmak taşı ve farklı taş aletler kullanılarak yapıldığını” dikkate alırsak oldukça etkileyici bir işçilik taşıdığını kabul etmeliyiz. Bu etkileyici yapının en dikkat çeken odalarından biri de “Oracle (Kahin) Odası” dır. Bu odada ki duvarda bulunan bir oyuğa seslendiğinizde sesiniz derinlerden gelen çok farklı bir tınıyla tüm mekana geri yankılanır. Peru' daki Chavìn de Huántar antik bölgesinde de aynı frekans kullanılmıştır. Cambridge Üniversitesi’nden Arkeoakustik uzmanı Paul Devereux’ın yaptığı araştırmalara göre bu yankılanan sesin frekansı 111 Hertz’e denk gelmektedir ki bu “kutsal olanın frekansı” olarak bilinir çünkü kişiyi derin bir transa haline geçirme özelliği vardır. MRI taramaları bu frekansa maruz kalan deneklerin beyinlerinin prefrontal korteksinin kapandığını kanıtlar, bu bölge insan beyninin konuşma merkezidir. Bu bölüm aynı zamanda holistik (bütüncül) düşünme, yaratıcılık ve sezgi gibi bazı durumları da ele aldığından, devre dışı bırakılmasıyla kişiler oldukça derin bir trans haline geçerek, üst manevi bir boyuta geçerler. Bu reaksiyon, ilahi düzeyde bir meditasyon, bazılarının evren, Tanrı veya bir yaratıcıyla bağlantı kurmanıza izin verdiğine inandığı trans hali ile sonuçlanır.

Yaptığım araştırmalarda 111 Hertz için şu şekilde ilginç bir bilgiye de rastladım: “111 Hz, endorfin üretimi ile ilişkilidir. Bu iyileştirme özelliği hücre gençleşmesine ve yenilenmesine yardımcı olur. 111 Hertz sayesinde endorfin üreterek ağrıyı hafifletir ve ruh halimizi yükseltebiliriz. Bu frekans aynı zamanda genel bir refah hali, empati duygularını artırabilir ve odak ve hafızayı geliştirir.” Bu frekans konusu gerçekten çok bilimsel bir konu ve bu nedenle bu konuyla ilgili daha gelişmiş açıklamaları sevgili uzman dostlarıma bırakıyorum... 

"Oracle Room" - "Kahin Odası"






Bu illüstrasyonda, Malta'da bulunan Haqar Qim tapınak alanının 800 MHz kablosuz yayın yapan bir anten ağının görüntüsüyle çok benzerlikler taşıdığı gösteriliyor. 

Çok ilginç değil mi? Konuyla ilgili derinlemesine araştırma yaptığımdan artık bunları okurken ve düşünürken gözümün önüne türlü türlü film sahneleri geliyor. Kimisi olumlu kimisi ise “tuhaf” diyelim… Fakat şu var ki; yeraltının karanlık ve gizemli bir yapısında, Atlantis’ten gelen “devlerin” inşa ettiği iddia edilen bir yerde, üstelik içersinde az miktarda bulunan uzun kafatasları ama ona kıyasla binlerce kat fazla bulunan normal insan iskeletleriyle bu durumu değerlendirdiğinizde ortaya pek “iç açıcı” bir sahne çıkmıyor. Acaba bu frekans sayesinde konuşma yetilerini kaybeden, “acı” hissedemez hale gelen, Tanrıların kendisiyle konuştuğunu hisseden “adaklar” geçtikleri derin trans hali sayeside belli ritüellere mi kurban ediliyorlardı? Transa geçen bu kişiler daha sonra yine orada bulunan hatta günyüzüne çıkmadan sürekli orada yaşayan “uzun kafatasları” olan dünyadışı varlıklar tarafından çeşitli amaçlar için mi kullanıldı? Onların amaçları doğrultusunda seslerini çıkarmamaları ve işlerini zorlaştırmamaları için mi bir nevi “uyuşturuldular mı”? Bilemiyoruz… Belki de hiç böyle değildir ve ortada çok daha pozitif bir senaryo vardır fakat ben bir bilimkurgu aşığı olarak bu bilgileri okuduğumda aklıma ilk bu sahneler geldi. Siz neler hissettiniz?

Dünya’mız gerçekten birçok gizem barındırıyor ve yüzyıllarca bu gizemlerin hiçbiri bizlere doğru dürüst anlatılmadı. “Bilim” adı altında gerçekler bizden gizlendi ve kitleler uyutuldu. Umarım dünyamızın şu anda içinden geçmekte olduğu bu son derece ilginç ama bir o kadar da heyecanlı dönemin sonunda evrenin tarihi açısından çok ama çok önemli olan Malta, Peru, Göbeklitepe, Mısır gibi bölgeler hakkında ki gerçeklere çok daha kolay ve güvenilir kaynaklardan ulaşırız.

Yazar: Neslihan Tokat

Kaynaklar: 




Comments

Popular posts from this blog

Küresel anlamda neler olduğuna dair son gelişmeler

5. Boyuta Geçiş Soruları ve Yeni Dünya Düzeni