İçeriden dışarıya izlemek
Bugünlerde sizde duygusal olarak hayatınızın dönme dolabına binmiş gibi hissediyor musunuz? Bu çok normal çünkü gezegene ulaşan enerjilerin
yoğunluğu ve frekans yüksekliği çok artmış durumda. Bu yoğunluk dünyanın ve
dolayısıyla bizlerin de manyetik alanını etkiliyor ve ister istemez bizlerde kendi
duygu durumlarımızda yoğunluklara çekiliyoruz. Kendi hayatımdan örnek vermem
gerekirse; belki realitede öyle gözle görünür bir değişiklik yok hatta herşey
dışardan bakıldığında çok sıradan dahi görünebilir. Ama iç dünyamda ve ruhumun
özünde tam olarak hissettiğim bir şey var ki o da herşeyin kökten değişiyor
olduğu! Boyutlar ayrışıyor arkadaşlar, kafa yapımız, düşünce sistemimiz ve
hatta duygularımız dahi artık o “3B” diye tabir ettiğimiz fiziksel realitemizin
ilersinde, bunu çok net hissediyorum. Fakat böyle söyleyince kiminiz de şakayla
karışık “aman orası da neymiş sen gel birde buraları gör” dediğinizi duyar gibi
oluyorum. Hatta bunu söylerken altta yatan o serzenişi, küçük görmeyi ve hadi
canım sende tavrınızı da anlamıyor değilim. Ama kızdırmıyor bu haliniz beni,
çünkü biliyorum ki sizlerde bu yargılarınızdan, köklü düşüncelerinizden ve
katılığınızdan kurtulduğunuzda ne hissetiğimizi çok iyi anlayacaksınız.
Peki günlük hayatlarımıza nasıl bir yansıması oluyor bu
yoğun enerjilerin? Bir dakika önce rahat, mutlu, huzurlu hissederken, diğer
dakika daha gergin, sinirli ve agresif bir yapıya bürünebiliyoruz. Eğer bu
duygu değişimleriyle nasıl başa çıkacağınızı bilmiyorsanız çok zorlanabilir ve
hatta delirdiğinizi bile düşenebilirsiniz. Bu yeni düzene adapte olmanın en kolay yolu, anlık değişen duygu durumunuza çok “takılmadan” sadece sizden çıkıp gitmesine izin vermekle olacaktır. Çünkü o mutluluk anının hemen ardından
gelen “mutsuzluk” aslında yüksek enerjiler nedeniyle dipten yüzeye çıkan bir
tortunun kendine bir kaçış yolu aramasından başka bir şey değildir. Nasıl ki
yıllarca temizlenmemiş, tozlu bir odaya girersiniz ve bir anda perdeleri açıp,
ışığı yakarsanız odada saklanan tüm o küçük böcekler, kıyıda köşede saklanan
şeyler etrafa kaçıverir, işte size/bize olanda tamda bu! Artık enerjiler o
kadar yoğunlaştı ki içimizde aydınlanmadık, ışık tutulmayan hiçbir yer
kalmayacak. Toplumsal düzeyde de birçok acı verici ifşaata şahit olmamız da bu
yüzden, ve daha da artacak bu ifşaatler. Siz ne kadar bahaneler üretmeye, olmaz canımlarla kendinizi avutmaya çalışsanız da bu acı verici ifşaatler her geçen gün karşınıza bir duvar gibi dikilmeye devam edecek. Onlara da kendinizi çok kaptırmadan, lanet&bela okumadan, görün, öğrenin ve gerekli şifalandırmayı yapın. Hem o taraf hem kendinize doğru...
Üstelik size güzel bir haber vereyim mi? Ortaya çıkan bu tuhaf ve belki de acı verici negatif duyguların hepsini anlamlandırmak, çözümlemek zorunda değilsiniz. Ego çözümlemek ister ve biz işin o kısmında değiliz, o başka türlü bir arınmanın konusu çünkü… Bizim istediğimiz belki de biraz daha hızlı bir çözüm bu noktada, sadece geleni gözlemleyip, bizden akıp gitmesine “izin vermek”… Anahtar kelime bu zaten “izin vermek”. Düşünsenize, kimbilir bu duygular hangi yaşamdan, hangi travma kaydından, hangi yaşadığınız ama farkında olmadan bilinçaltına attığınız deneyimden kaynaklanıyor? Bilemezsiniz… O nedenle neden, niçin, ne zaman, nasıl gibi ardı arkası kesilmeyen soruları bir kenara bırakın ve eğer öfkeyse gelen onun sessizce, etrafınızdaki tüm duvarları yakıp yıkmadan sizden akıp gitmesine “izin verin”. Kıskançlık, sinir, acı, dert her neyse… Bırakın aksın gitsin usulca, ne durdurun ne sorgulayın. Dediğim gibi onlar artık kişiliğinizin ve ruhunuzun dip köşelerinde saklanan ve şu anda gezegene girmekte olan çok yüksek enerjilerin bir sonucu. Sizde bir sorun yok, inanın buna. Hızlı bir şekilde kendinizi şifalandırmanız gerekiyor, o bildiğimiz "zaman" kavramı bitti çünkü, titreşiminize göre ya hızlı ya yavaş akıyor. Size kalmış....
Üstelik size güzel bir haber vereyim mi? Ortaya çıkan bu tuhaf ve belki de acı verici negatif duyguların hepsini anlamlandırmak, çözümlemek zorunda değilsiniz. Ego çözümlemek ister ve biz işin o kısmında değiliz, o başka türlü bir arınmanın konusu çünkü… Bizim istediğimiz belki de biraz daha hızlı bir çözüm bu noktada, sadece geleni gözlemleyip, bizden akıp gitmesine “izin vermek”… Anahtar kelime bu zaten “izin vermek”. Düşünsenize, kimbilir bu duygular hangi yaşamdan, hangi travma kaydından, hangi yaşadığınız ama farkında olmadan bilinçaltına attığınız deneyimden kaynaklanıyor? Bilemezsiniz… O nedenle neden, niçin, ne zaman, nasıl gibi ardı arkası kesilmeyen soruları bir kenara bırakın ve eğer öfkeyse gelen onun sessizce, etrafınızdaki tüm duvarları yakıp yıkmadan sizden akıp gitmesine “izin verin”. Kıskançlık, sinir, acı, dert her neyse… Bırakın aksın gitsin usulca, ne durdurun ne sorgulayın. Dediğim gibi onlar artık kişiliğinizin ve ruhunuzun dip köşelerinde saklanan ve şu anda gezegene girmekte olan çok yüksek enerjilerin bir sonucu. Sizde bir sorun yok, inanın buna. Hızlı bir şekilde kendinizi şifalandırmanız gerekiyor, o bildiğimiz "zaman" kavramı bitti çünkü, titreşiminize göre ya hızlı ya yavaş akıyor. Size kalmış....
Yargıları bırakmak gerekiyor birde kesinlikle… Bu enerjisel
anlamda zorlayıcı dönemde birde kim ne demiş, kime ne yapmış/yapmamış, bunları
bırakın. Hatırlayalım, herkesin kendi yolculuğu önemli olan ve onların
çaresizliği/kurtuluşu maalesef bizlerin elinde değil. Bizler eğer kolektife
yardımcı olmak istiyorsak bunu yine kendi alanımıza ve ruhumuza saygı duyarak
yapmalıyız. Eğer onların bizim enerjimizden çalmasına izin verirsek o zaman bu
dönem için gerekli olan misyonumuzu da yerine getirememiş oluruz. O nedenle,
siz “elinizden” geleni yapın ama baktınız ki karşı taraf dediğinizi yanlış
anlıyor ya da hiç anlamıyor, onları da bırakın. Cevap vermeyin ya da
o alandan çıkın, uzaklaşın. Yine enerjilere bağlamış gibi olacak ama,
birçok ruh bu yeni gelen enerjiye uyum sağlayamıyor. Zaten bu da beklenen bir
şeydi, sürpriz değil. İç çalışmalarını yeterince yapmadılar çünkü, arınmadılar
ve şimdi artan bu yoğunlukla beraber o zamanında arınması gereken tortular
çatlak bir hortumdan sızan su gibi değil, bir yanardağın patlaması gibi öfke
kusuyor. Lavların altında kalan, kalana! Ama siz kalmayın, ne o patlayacak olan
yanardağı söndürecek fırtına sizsiniz, ne de o yanardağın sönmeye ihtiyacı var.
Belki de o patlamadan sonra o ruhun da tekamül yolculuğu başlayacak? Engel
olmayın. Hayat sadece seçimlerden ibaret ve içinde yaşadığımız bu kuantum
evreninde yaptığımız her seçimle diğer paralel realitelerimizi de yaratıyoruz.
Büyülü bir gerçeklik…
Ve her ne olursa olsun dostlar, kendinize&evrene&ilahi
olana inanın… Herşeyi yine araştıralım, öğrenelim, karanlıkları aydınlatalım
ama tüm bunları yaparken o yüreğimizdeki, ruhumuzdaki saf sevgi ateşini
söndürmeyelim. Gerçekten çok çok özel bir dönemde bu dünyaya bedenlenmeyi
seçmiş nadide ruhlarız, bu seçimimizi bütünün en yüksek hayrına onurlandıralım
ve varoluşa saygı duyalım…
Comments
Post a Comment