Tatlısıyla acısıyla...

Önce kendi içimizde, sonra ise ayna yasası gereği etrafımızda gördüğümüz ve deneyimlediğimiz bunca nefret, öfke, kin gibi negatif duygular nedeniyle bir süre sonra hepimiz yaşayan birer zombiye dönüşüyoruz. Zombiler sadece filmlerde yok ya da “Amerika’nın planladığı bir zombi saldırısı” da yok! Çünkü gerçek zombiler aslında biziz! Sadece henüz kollarımız gövdemizden düşmüyor ya da çenemiz hala yerinde... Ne de şanslıyız! Aslında evet… Şans demişken…
İşte bu boyutun o küçük, hınzır oyunu da burada başlıyor. Tadı özünde saklı… Özüne kadar yaklaşmayı başarabilirsen ego denizini aşıp, orada sana güzel ve narin bir inci veriliyor… İşte tam bu düşüncelerin içinde boğulmuşken hayatınıza öyle bir “dokunuş” oluyor ki hop öbür tarafına geçiyorsunuz alemin… Mesela ben; kendimi bildim bileli ilgilendiğim, sevdiğim, müptelası olduğum tarihsel olaylar, spiritüel mevzular ve kozmik konular dahi doktorumun 1 ay önce ortaya çıkardığı bir teşhisle “öncelikler listemin” alt sıralarına düştü… Üzücüydü bu durum tabii, hiç alışık değildim ben rutinimden çıkmaya, neler oluyordu böyle, ben kimdim, ben nasıl biriydim, içimdeki bu tarif edilemez korku da neyin nesiydi? Hani nerde o “Uzaylı istilası olsun hatta ilk beni kaçırsınlar” diye cesurca bağıran kız?? Nereye kaçmıştı?
İşte o an fark ettim ki, bir rüyadır yaşamak… Bir zaman gelipte bu illüzyondan/rüyadan uyanıp “gerçeğe” doğacağımız o son ana kadar içinde nefes alıp verdiğimiz, kontrol ettiğimizi sandığımız, yeri geldiğinde sevindiğimiz yeri geldiğinde ağladığımız bir rüya… Kendime dair yaşadığım bu minik "uyanış" sürecinin sonunda, iyi-leşirken, en çok neyi fark etmek beni şaşırttı biliyor musunuz? Ben yaşamı ve yaşamayı çok seviyormuşum hem de çok!! Kırk yıl düşünsem hiç aklıma gelmezdi sabah yüzüme çarpan rüzgarı kuvvetli bir şekilde ciğerlerime çekip “oh bee şükür” diyeceğim... Ya da gökyüzündeki bulutlara daha farklı bir gözle, içimden minik sevinç çığlıkları atarak bakacağım?
Hayat; kendi galaksimizin merkezine güzel bir basket atmak bence… Gereksiz hırslara kapılmadan, öfkeye yenik düşmeden, farkındalığınızı kaybetmeden, ego savaşlarına girmeden yaşamak ve en önemlisi bu farklı deneyimin her an her şekilde sonlanabileceğini bilerek ama o düşünceyi bile çok da kafaya takmadan yaşamak! Ta ki uyanana kadar… Kabloları koparana kadar!! Yoğun bakım da yok, direkt olarak uyanış! Hadi o zaman… Herkese en ballısından iyi rüyalar...
"Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?" diye sormak için hiç bir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün. Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.” - Şems
"Sadıklar Planı Celseleri (Celse:133, 11.9.1970)
Dünyanızın son devresi, bir laboratuvar deneyini andırır şekilde çok karmaşık deneylerin yapıldığı bir devredir. Evrenin birçok yerinde, sizinki gibi bir kaderi taşıyan mekanlar vardır. Şunu demek istiyoruz, laboratuvar görevi yapmak aşağılık bir durum değildir, hemen hemen her planet bu evreleri geçirmiştir veya geçirecektir. Bu laboratuvarlarda derin araştırmalarda bulunan varlık dizileri parça parça, dalga dalga büyüyüp genişleyerek ait oldukları planetlerin dahiline girecekler ve gerçek ihtiyaçlarının ifadesi olan gerçek deneylerini yapacaklardır. Demek oluyor ki burası bir seçme, bir öğrenme, bir alıştırma yeridir. Bu durum dünyanızın bir gereğidir, kozmik yaşı bunu gerektiriyor. Gerçekten de çok daha sonra o değişik bir laboratuvar kimliğinden çıkıp standart bir sınav, öğrenim ve yaşama alanı haline gelecektir, bu geçicidir. Böylece amacı ve fonksiyonu size göre açıkladık."


Comments

Popular posts from this blog

Küresel anlamda neler olduğuna dair son gelişmeler

5. Boyuta Geçiş Soruları ve Yeni Dünya Düzeni